Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bu topraklarda bir mavi gözlü dev yaşarmış. Bu dev diğer tüm devlerden farklıymış. Sarı saçları güneş gibi parıldar mavi gözleri etrafa umut ve barış dağıtırmış. Elbet korkanlar olurmuş gücünden ve de azminden ama odak noktası korkudansa “birlik, beraberlik” olmuş. O koca yüreğiyle birleştirmiş tüm insanlığı ve öyle bir etkileşim yaratmış ki bir daha koparılmaya çalışılsa bile düğümlenecek ve düğümler bir gün gevşese bile asla tamamen koparılmasına izin verilmeyecek kadar her adımda “İLERİ”.
İçkisinden sigarasına, sigarasından kıyafetine kıyafetlerinden sözlerine ve faaliyetlerine kadar vasıfsız kişilerce eleştirilen ve de çeşitli politikalarla kara siyaset aracı olma hedefine getirilendir bugün Mustafa Kemal Atatürk.
Bugünlerde meclisteki insanlardan tutun dışarıdaki halka kadar söylemekten utanıldığı ve değiştirilmek için fırsat kollandığı “Türk” sıfatını taşır bu dev. Bu nam öyle bir namdır ki içine Türk topraklarında doğup büyüyen bütünlüğü sağlayacak herkesi alır herkesi kabul eder herkese kollarını anne şefkatliyle açmaya hazırdır. Bölücüler, gericiler, yobazlar, tahtta keyif sürüp altındaki sefaleti göremeyenler, boş konuşup boş icra yapan muhalefetleri de kendini lider sanan hayalperestleri de kapsamaz.
Mavi gözlü devin dediği gibi ;
“Cumhuriyet düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister”. Bu kutsal görev herkese layik olamaz mavi gözlü devler dışında olmamalı da.
İşte bu sebeple daha henüz çoğu ülkede oy hakkı bile bilinmezken bir dev çıktı karşımıza. Bastığı her adımda emin adımlarla ilerlerken “kadın insan mı” tartışması yapanlara daha o gün cevabını “ dünyada her şey kadının eseridir” diyerek verdi.
Seçme hakkı diyip geçmedi fikir özgürlüğü salt erkekte olsa yeter demedi. Kadının fıtratında erkekle eşit olmak var kadın kutsaldır dedi, kadının gülüşünü de kahkasını da sevdi. Daha modern olabilsin diye de onu kara bir mezarlık yerine kendi iç dünyasını yansıtabileceği renkli ve modern kıyafetlere büründürdü.
O öyle koca yürekli bir devdi ki kadını yaşarken öldürmedi, kadını yaşarken sevdi, sahiplendi. Çünkü o kadının gözlerinin içerisine bakmayı kadını dinlemeyi bildi.
O gün o kadın için o tek bir oy alacağı her bir nefes demekti. Hayata sıkı sıkı tutunmak ve bu dünyada “ben de varım, ben de sizdenim” demek için paha biçilmez bir fırsattı, tüm dünyaya da ibretlikti.
Bugün o tek bir oyu kadına çok görenler, kadını ötekileştirip kadını maddeleştirenlere en güzel cevabı Medeni kanunu düzenleyerek verdi.
Sen ki yıllarca saçını başını süpürge eden Türk kadını,
Sen sadakati ve de bağlılığı hak ediyorsun
Tek eşlilik sana layik
Sen ki hukuk devletinde yaşadığını sanıp hukuku tadamayan Türk kadını,
Sen resmiyeti hak ediyorsun.
Hukuk seni tanıyacak, hukuk seninle var olacak.
Sen ki çocuk yaşta eline bebeğini alan Türk kadını,
Sen okumalı, yazmalı, gezmeli, öğrenmelisin.
Öğren ki öğretebil öğret ki sınırlarını her daim aşabil.
Sen ki gülmeyi unutan haksızlara boyun eğmeyecek kahraman Türk kadını,
Sen sev sevil, sahiplen, koru, korut çünkü;
“Sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
Yıl olmuş 2016, kaç gün kaç hafta kaç ay kaç yıl geçmiş bir mavi gözlü dev üzerinden… Geçmiş geçmesine ama onun gibi bir lider onun gibi bir yürek geçememiş henüz ezelinden.
Kimisi “emekçi işçi kadın” demiş bugüne kimisi “kadınlar günü”kimisi ise sadece “ kadın”. Ben ise “ 24 saatte Kadın” derim bugüne.
İroniktir aslında bu lafım niye mi?
Kadın 24 saat kavramını aşandır da ondan.
Gerekirse bir eli bebeğinde diğer eli ocakta yemeğini de yapar, bulaşığını da çamaşırını da yıkar.
Gerekirse evini süpürürken bir yandan gelen maillerini kontrol eder.
Bazen işyerinde veya mecliste bir konuşma hazırlarken kıyafetinden dolayı hor bakışlara mağdur kalıp önüne bakar,
Gerekirse ona laf atan hadsize iffetli kahkası ile cevap verir,
Bazen de yetişmek istediği yere aceleyle giderken bile arkasını kollar,
Yorulduğunda oturmaz ama oturduğunda yorulur,
Sorumluluktan kaçmaz, elinin tersiyle göz yaşlarını gizlice siler,
Korktuğunda bağırır ama acısında ise korkutur.
Sevdiğinde narin ve hassas sevilmediğinde hırçın ve savurgan,
İtildiğinde savunmasız, dövüldüğünde isyankar,
Objeleştirildiğinde eli kolu bağlı, savrulduğunda dimdik duran,
24 saate sıkıştırılmaya çalışılıp bu dünyaya sığamayan, sınırları aşan ve de her yere taşan.
Bir varmış bir yokmuş, bir Türk kadını varmış;
mavi gözlü bir liderin ardından ilerleyeceğine, kazanılmış haklarını illelebet koruyacağına, tacizde tecavüzde mağdur değil bir şeyleri değiştirmek üzere radikal adımlar atacak olan baş kahraman olacağına, eşitliği koruyup değerini bileceğine gerekirse gücüyle ve sabrıyla herkesi kendine hayran bırakıp susturmasını da korkutmasını da ezip geçmesini de öğreneceğine en umutsuz ve kara günü olan hem cinslerinin öldürüldüğü, hemcinslerine olan şiddetin meşrulaştırıldığı ve eşitliğin salt erkeklere tanındığı bu günlerde bile durmadan savaşacağına and içmiş.
Kadın istermiş ki 8 Mart değil (∞) Martlar Nisanlar Mayıslar ve niceleri olsun.
24 saatte kadın değil kadınla erkeğin tekrar eşit olduğu nice yarınlar olsun.
Mavi gözlü devin, AtaTÜRKünarmağanı tüm kadınlara her saniye (∞) armağan olsun!
Comments