top of page

AV.MEHMET GÜN İLE ROPÖRTAJ



1) Yazılarımızı takip eden, okuyan takipçilerimizin birçoğu hukuk fakültesi okuyan veya hukuk mesleğini icra eden kesimden oluşuyor. Fakat sizleri tanımayanlar için rica etsek kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

Anadolu’nun ücra bir köyünde doğdum. Anamın danamızı satarak ortaokula yazdırmasıyla köyümden okuyarak çıkmayı başardım. İlkokul arkadaşlarımın çoğu tekstil, çanta atölyelerinde çalışmak için öyden çıkıp İstanbul’a geldiler. Bense okuyarak önce Kuşadası’na, sonra Çanakkale’deki Öğretmen Okuluna en son olarak da hukuk fakültesini kazanarak İstanbul’a geldim. 1980’de mezun oldum. Sınırsız ve sınıfsız toplumda ülkemizin bize sağladığı imkanları değerlendirerek Türkiye’nin en önde gelen kurumsal avukatlık bürolarından birini kurdum, uluslararası tanınırlık kazandırdım. Son 10 yılımı ülkemizin en önemli konusu olan hukukun üstünlüğü ve yargı sorunlarının çözümü için çalışmalara ayırdım. Kurucusu ve başkanı olduğum Daha İyi Yargı Derneği vasıtasıyla bu konularda fikirler ve çözümler geliştiriyorum. Kısacası bu ülkenin bir evladı, binlerce Anadolu çocuğundan birisiyim ve ülkemin ileri gitmesi için kendi bildiğim alanda çalışmaya devam ediyorum.

2) Geçtiğimiz günlerde İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. Eylem Planında spesifik kararlardan ziyade temel ilke ve amaçlardan bahsedilmiş. Bu eylem planının yargı sistemimize etkisi ile ilgili ne söylenebilir?

Belgenin içerdiği hususlara teker teker denilecek bir şey yok. Ancak ismine ve amacına uygunluğu hakkında çok şey söylenebilir. Sulh Ceza hakimlerinin kararlarına dikey itiraz dışındaki hususları pek bahse değer bulmuyorum. Eleştirilecek yönleri çok daha fazladır.

2019 Yargı Reformu Strateji belgesinde bir hedef olarak belirlenmiş olan planın aradan o kadar uzun zaman geçtikten sonra yayınlanmış olmasını, belgenin hazırlanması sırasında kamunun insan ve zaman kaynaklarının verimsiz kullanıldığını, belgenin içeriğinin “temel insan hakları” kavramına odaklanmamış, genel olarak neredeyse akla gelen her konunun eklendiği, ismi ile içeriğinin uyuşmadığını söyleyebilirim.

Derneğimizin bu konuda bir webinarı da oldu; sosyal medya hesaplarımızdan konunun uzmanları ile birlikte yaptığımız daha kapsamlı değerlendirmeleri var.

3) Reform Paketleri kapsamında Yargı Reformu adı altında nitelikli adımların atılması tüm hukukçuların ortak arzusu. Bu noktada reform kapsamına mutlak surette dahil edilmesi gereken hangi eksiklikleri görüyorsunuz, bunlar için çözümleriniz nelerdir?

Yargı Reformu yapmak içinyargının bilinen temel sorunlarını, kök sebeplerini analiz etmek ve köklü yenilikçi fikirler geliştirmek, bunların uluslararası alanda kabul edilebilir olduğundan emin olmak gerekiyor. Kürsünün bir tarafındaki hakim ve savcıların, bürokratların kendi işlerini kolaylaştırmak, bazı semptomları gidermek için getirilen önerileri yargı reformu dilye takdim etmek reform olamaz.

Yargının sorunlarının temelinde topluma kaliteli hizmet veremiyor olması yatar. Yargının kendisinin hukuka uyarlı olmasını zorunlu kılan bir düzen bulunmaması, şeffaf ve hesapverir olmaması toplumun bu “hizmette aksama” sorununun farkına varmasını ve çözmesini engeller. Bunun sonucunda da toplum, yanlış olduğunu bile bile yargının bağımsızlığını kısıtlar. Bağımsızlığı kısıtlanan yargının hizmetleri daha da kötüleşir ve bu sarmal giderek derinleşir. Eğer reform yapmak istersek işte bu fasit sarmalı tersine çevirmek gerekir.

Bana göre yargı reformunun öncelikle yargı hizmetlerini toplumun ihtiyacına uygun olarak düzenleyen, standartlarını belirleyen ve yargıyı siyasilerin hakimiyet alanından çıkararak toplumun hakimiyetine veren bir düzenleyici kurum - Adalet Yüksek Kurumu - oluşturulmalı ve HSK yagı sisteminin merkezinden çıkarılmalıdır. HSK, hakimler ve savcılar kurulu olarak iki ayrı yargısal meslek kuruluşu haline getirilmeli; avukatlar ve avukatların meslek kuruluşu barolarla aynı seviyeye gelmelidir.

Yargısal meslek kuruluşları tam bağımsız hale getirilmeli, Adalet Bakanlığı’nın rol ve yetkileri Adalet Yüksek Kurumuna devredilmelidir. Meslek kuruluşlarının bölge birlikleri oluşturulmalı, mesleki hizmetler ve disiplin konularında daha etkin ve verimli hizmet vermeleri sağlanmalıdır.

Yargı sistemi içerisinde alınan her türlü karar ve yapılan her işlem yargısal denetime tabi olmalıdır. Bunun için yargısal konularda uzman bir mahkeme - Adalet Yüksek Mahkemesi - kurulmalıdır. Bu mahkemenin kararlarının temyiz incelemesini Anayasa Mahkemesi yapmalıdır. Anayasa mahkemesi de 3 daire halinde çalışmalı, üye sayısı 30’a çıkarılmalı, bireysel başvurulara 3. Daire bakmalı, yeni atanan üyeler öncelikle 3. Dairede görev yapmalıdır.

İlk derece mahkemeleri ülke çapında, 26 kalkınma bölgesi bazlı olarak optimum yapıya ve dağılıma kavuşturulmalıdır. Uzmanlık gerektiren heyet mahkemeleri kalkınma bölgeleri merkezlerinde yoğunlaştırılırken, tek hakimli mahkemeler ile adli hazırlık mahkemeleri hizmeti halkın ayağına götürmelidir. Uyuşmazlıkların çözüm süreçleri modernleştirilmeli, uyuşmazlık milli veri tabanı oluşturularak dava hazırlık aşamaları proaktif olarak planlanmalı, aynı zamanda bir yandan uzlaşma ve sulh teşvik edilirken diğer yandan mahkemelere gelecek dava dosyalarının tekemmül etmesi sağlanmalıdır. 4-5 sene süren davalar 3-4 ayda ve tek celsede bitirilmelidir.

4) Hukuk Fakültesi eğitiminin 4 yıldan 5 yıla çıkarılması bir diğer gündem konusu. Böylesine bir adım niteliksiz hukukçuların sayısını azaltır mı, Hukuk Fakültesi eğitiminin kalitesini arttırır mı?

Hukuk eğitiminin süresini artırmayı haklı gösteren sebep yoktur. Eğitim süresi zaten yeterli ve bana göre 1 sene gereksiz uzundur. Lisans eğitimi aşamısanda değil meslek içinde eğitimin süresi ve kalitesi artırılmalıdır. Nitelikli hukukçu geliştirmek için hukukçuların gerçek hayatkın içinde eğitilmesini, bilgi tecrübe ve yetkinlik kazanmasını sağlamak gerekir. Hayatı bilmeyen bir hukukçu hukukun feriştahını bilse bile topluma faydası olmaz, zararı olur. Eğitim süresini uzatmak yerine meslekte yetkinliği sağlayacak aşamalar getirilmelidir. Bana göre resmi meslek stajına ilaveten, özetmenlik ve arkasından meslek yardımcılığı pozisyonları getirilmeli; her aşamada objektif sınav ve mülakat olmalı ve tam yetkin hale geldikten sonra meslek ruhsatları verilmelidir.

5) Uluslararası antlaşmalarla ilgili fesih işlemlerinin Cumhurbaşkanı Kararnameleri ile düzenlenip düzenlenemeyeceği sıkça tartışılır hale geldi. Bu prosedürün işleyişini bilmeyen okurlarımız adına kısaca izah edebilir misiniz ve bir uluslararası antlaşmanın Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile fesih edilmesi antlaşmayı ülkemizde geçersiz kılar mı?

Bizim hukukukumaz göre uluslararası antlaşmaların iki aşaması vardır. Birincisi sözleşme yapım aşaması; ikincisi ise yapılan sözleşmenin bağlar hale gelme aşaması. Yeni bir söşleşme yapılacağında yürütme - yani cumhurbaşkanı ülykemiz adına görüşmeleri yürütür. Sonucunda ortaya çıkan sözleşmenin ülkemiz adına bağlayıcı olması için TBMM’nin bir kanunla uygun bulması gerekir. TBMM’nin uygun bulduğu uluslararası sözleşme kanun haline gelir. Bu sözleşmeden çıkabilmek için bu yapılan işlemlerin geriye alınması gerekir. Yani önce TBMM uygun bulma kanununu ilga edecek, arkasından yürütme - cuhburbaşkanlığı bu durumu ilgili uluslararası kuruma bildirecektir. TBMM’nin uygun bulma kanunu çıkardığı sözleşmeyi Cumhurbaşkanı kararnamesi ile feshedemez veya çıkmaya karar veremez.

6) İstanbul Sözleşmesini ilk imzalayan ülke olarak yer almış olsak da birkaç gün önce CB Kararnamesi ile çekilmiş olmamız ile ilgili kişisel düşünceleriniz nelerdir? İstanbul Sözleşmesini halihazırda imzalamayan ülkeler var, Rusya ve İngiltere gibi. Bu tarz gelişmiş ülkelerin içeriği bu kadar önemli olan bir sözleşmeyi imzalamamış olmaları Türkiye olarak mevzubahis sözleşmeye olan bakışımızı olumlu veya olumsuz anlamda etkilemeli mi?

Esas mesele kadının toplumda ekonomik ve sosyal olarak eşitliğini sağlamaktır. Kadınların eşitliğinin sağlanmasında ülkemizin gerilerde olduğu tartışmasızdır. Ekonomik ve sosyal olarak erkeklere bağımlı olan kadınların genel olarak cinsiyetleri nedeniyle ayrımcılığa uğradıkları, aile için şiddete maruz kaldıkları ve hatta cinayete kurban gittikleri ortada.

Bu sorunu hiç yaşamayan ülkeler de var dünyada bizim gibi ve bizden daha kötü şekilde yaşayan ülkeler de. Bu sorunu çözmek için ülke olarak ne yapmak doğrudur? Bu soru her ülke için geçerlidir. İşte bu soru ile karşılaşan Türkiye ve önderlik ettiği ülkeler bir araya gelerek İstanbul Sözleşmesini oluşturup imzalamışlar. Buraya kadar güzel. İngiltere veya Amerika imzalamamış, biz de imzalamayalım diyorlar. Peki ama o ülkelerde kadına şiddet veya ayrımcılık gibi sorunlar yok ki. Bizim başımız ağrıyor, İngiliz’in başı ağrımıyor. Bize diyorlar ki “İngilizler ilaç içmiyor sen de içme!” Böyle bir mantıkla bu meseleye yaklaşılmaz. Ey Türkiye, senin bu sorunun var değil mi? O zaman bu sorunu çöz. Sorunu çözmek için, kendi kendini disiplin altına almak ve uluslararası alanda da liderlik yapmak için böyle bir sözleşme yapmak iyi midir? Evet iyidir çünkü akıl akıldan üstündür ve üye ülkeler birbirlerinin perfıormansını gözetlemekte ve karşılıklı olarak birbirini denetleyerek gevşemeyi önlemektedir. O zaman böyle bir sözleşme yararlıdır. Nitekim, sözleşmenin feshinin ardından “Biz daha iyisini yaparız” denilmeye başlandı. O zaman niye sözleşmeyi daha iyi hale getirecek değişiklik yapılmadı da feshedildi? Ayrıca o zaman niçin yeni bir sözleşme yapmak çalışmaya başlamadınız?

Ben İstanbul sözleşmesinin feshi ile kadınların ayrımcılığa karşı korunma ve toplumsal eşitlik haklarının siyasi manevralara kurban gittiğini düşünüyorum.

7) Şu anda Türkiye’deki yargı sistemini ve işleyişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Mevcut kanunlarımız iyi bir yargı sistemi için gereken altyapıyı oluşturuyor fakat kanunların uygulanmıyor olması asıl sorunlardan biri diyebilir miyiz?

Hakim, savcı ve avukat meslektaşlarımın hepsinin benim gibi Anadolu çocukları olduklarını, ülkemizi en ileriye götürmek için canla başla çalıştıklarını biliyorum. Hepsine başarılar diliyorum. En çok üzüldüğüm nokta ise bu kadar değerli, özverili, yetenekli insanları içine alan yargı sisteminin iyi işlemiyor, hukukçuların emeklerini, mesailerini ve ülkemizin kalynaklarını heba ve israf ediyor olmasıdır.

Durum sadece bundan ibaret olsa bir yere kadar. Yargının normal işlevini gösteremiyor olması ülkemizin çarklarını bozuyor, refahımızın artmasını, ürettiğimiz ürünlerdeki katma değerin çok düşük kalmasına neden oluyor olması. Yargı sistemimiz maalesef kendi iç işleyişini düzene koyamadığı, önüne gelen bir davanın hazırlık işlemlerini kısa sürede yapamayıp, tek bir duruşmada bitiremediği, evrensel ilkelere uygun yargılama yapamadığı için durum bana göre - olabileceği haliyle kıyaslanınca hiç de iyi değildir. Gerçekten de 3-4 ayda bitecek bir dava 4-5 sene sürerse, bir avukatın tüm delilleri, bilirkişi raporu ve tanık ifadelerini 15 günde toplayabileceği bir basit davada bu işlemlerin yapılması yıllar alıyorsa durum hiç de iyi değildir.

Türkiye’nin meselesi kanun meselesi değildir; mesele kanunları mahkemelerde isabetli ve etkin uygulayamama meselesidir. Kanun uygulanacağı olayın maddi gerçeklerini tam olarak ortaya çıkarmazsan, mahkeme salonunda etraflıca tartışmazsan, mahkeme salonuna hiç gelmeyen, kendilerine iki kelime soruyu bile mektupla sorabildiğiniz, yarım yamalak cevapların yeterli görüldüğü, gaipten gelen tebliğciler gibi kullanılan bilirkişilerin raporlarına göre kararlar verilince olacağı da budur. Daha da kötüsü iyi uygulanmayan kanunları değiştirince iyişeleceği düşüncesiyle değiştirmek, kestirme yollara sapmak durumu daha da kötüleştiriyor. Torbak konunlarla o kadar sık değişiklik yapılıyor ki Türkiye’nin bir gün bir kanunlar çöplüğü haline gelmesine şaşırmamak gerekir.

8) Uzaktan eğitim sistemi ile birlikte diğer tüm fakülteler gibi Hukuk Fakültesinde de öğrencilerin aldıkları eğitimde ciddi bir verim kaybının yaşandığını görebiliyoruz ( son sınıf öğrencisi olarak benim de içinde bulunduğum vaziyet). Bu dönemin ilerleyen zamanlara etkisi ne olacaktır ve ne çözüm getirilebilir?

Covid-19 maalesef her şeyi olumsuz etkiledi. Ben 1980 öncesinde anarşı ve terör nedeniyle okula gidemiyor, kitaplardan ders çalışıyordum. Şimdi de Covid-19 nedeniyle benzer bir durum çıktı. Eğitimin kalitesi ister istemez düştü. İleride çok zorlanabilir genç meslektaşlarım. Daha çok kitap okumanızı, mahkeme kararlarını incelemenizi ve ustalardan daha çok öğrenmek içinh çalışmanızı tavsiye edilyorum.

9) Bu kadar çok hukuk fakültesi mezunu varken ihtisaslaşmak daha da önemli olmaya başladı. Enerji Hukuku, Uzay Hukuku, Teknoloji Hukuku çağın gelişmelerine paralel olarak ortaya çıkan ve yükselişte olan hukuk alanları. Peki size göre henüz ortaya çıkan hukuk alanlarından hangilerinde daha fazla uzman hukukçuya ihtiyaç var, önerileriniz nelerdir?

Hayatın hemen hemen her alanı yeniliklere muhtaçtır. Dediklerinize ilaveten son zamanlarda gelişen kişisel veriler, bilişim teknolojileri, fizik, biyoloji gibi konular da hızla gelişmekte. Ben temel hukuk felsefesini, temel hukuk disiplinlerini ve fikri mülkiyet haklarını sağlam bir temele oturttuktan sonra mümkünse ilginizi çeken bir sahada ikinci anadal yapmanızı veya o sektörü tanıyacak çalışmalar yapmanızı tavsiye ederim. Gelecek bir kaç disiplini bir arada götürenlerin ve bunlar arasıda sinerji kuranların olacaktır.

10) Son olarak, her yıl sayısı artan Hukuk Fakültesi mezunlarına değinmiş olduk ve tabii ki aynı oranda iş bulamayan hukukçularında sayısının arttığını görebiliyoruz. Yoğun rekabet ortamının var olduğu bu meslek alanında öne çıkmak isteyen hukukçularımıza tavsiyeleriniz neler olacaktır?

Her zaman ekmek aslanın ağzındadır. İçinde bulunduğunuz şartlarda öne geçebilmek için ne yapılması gerekiyorsa onları yapmanız gerekir. 10 parmak klavye kullanımı, mükemmel İngilizce ve ikinci üçüncü yabancı dil, yüksek lisans, doktora, ikinci anadal, mesleki özgün çalışmalar gibi yöntemlerle bunun sorun olmaktan çıkarabilirsiniz.

Geçmişin güzel, geleceğin zor olduğunu düşünmek doğru değildir. Gelecek sizin geçmişten daha güzel yapabileceğiniz bir sahadır. Geçmişin imkanları ile gelecek kurulamaz. Daha güzel bir gelecek sizlerin daha çok çalışmasıyla olacaktır.

Hepinize başarılar, sağlık ve mutluluklar diliyorum.

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page