Ulus, siyasal olarak örgütlenmiş biçimde ve belli bir toprak üzerinde bir arada yaşayan, ekonomik yaşam, dil, tarih ve ruhsal olarak ortaklık gösteren en geniş insan topluluğudur. Bu açıklama doğru görülebilir fakat kanaatimce eksiktir. Nitekim ideal bir ulus kavramını açıklamak bir o kadar da zordur. Çağın gelişen siyasi, sosyal ve ekonomik yapısı göz ardı edilmeden bir tanım olmalıdır ki bu tanım egemenliğin, özgürlüğün ve hatta iktidarın kaynağını ulusa yorabilsin. Eğer bugün iktidarlar uluslarını hiçe sayıp daima kendilerine hizmet için çalışan bir insan topluluğu oluşturmak gayesi ile hareket etselerdi, sui sonuçlarına katlanmaları da yadsınamaz bir gerçek olacaktı. Ulus bilincinin bir eyleme dönüştüğünü ilk defa 1789 gibi gözüküyor olsa da tarihte birçok millet ve toplum razı olmadığı fiillerden kendilerine bir ulusallık haritası çizmiş ve bu harita neticesinde ulus kavramının sağlam direklerini örmüşlerdir.
Çağımızın ulus kavramı, artık durağan değil, her yasaya, her mevzuata karşı ilerleyebilen bir kavram niteliğini almıştır. İnsanlar, yaşamın en büyük gayesinin “yaşam” olduğunun farkına varmaları çok zaman almamıştır. Süre gelen savaşlar, salgın hastalıklar, tabii olayalar neticesinde insanoğlu din, dil, ırk, ortak tarih gözetmeksizin bir amaca hizmet için çaba harcamaktadırlar. Devir bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın politikasından ziyade insanın daha kıymetli olduğu, nefsani arzulardan vazgeçip artık duygudaşlık içinde karşılıklı iletişim kurmasını bekleyen bir çağ sunmaktadır. ”Tüm uluslar birbirlerini aşağılar ve hepsi de haklıdır.” der Arthur Schopenhauer, peki bu aşağılama uluslara ne kazanç sağlar, bir ulus yarası olduğu için mi gocunur, yara açmak için mi? Ne yazık ki böyle bir politika ile ideal devlet oluşturmak, samanlıkta iğne aramaya benzeyecektir.
Bir ulusu değiştirmek yerine fertleri fıtratlara göre eğitmek gereklidir Nasıl ki ağaç yaş iken eğilir, o ağaçları da eğen başta ilk eğitim yeri olan aile ve devamında devletin sunacağı eğitim neticesinde ideal bir düzenin ilk adımları atılmalıdır. Bugün kalıpları oturmuş devletlere bakıldığı vakit, öncelikle imrenilen kısım eğitim olur. Her hükümet bu ulusların eğitim sistemini iktibas edilmesi gerektiğinin, mevcut düzen dâhilin de ülkenin ilerleyemeyeceği konusunda kanaat önderliği sunarlar. Fakat iktibas etmek, ulus oluşturmak bu kadar kolay değildir. Kendi sosyal yaşamımıza uygun bir sistem daha sağlıklı olacaktır. Her milletin kendine münhasır özellikleri vardır ve bu özelikler çoğu kez eğitim sancaktarlığının altında birleşir. İdeal ulus oluşturmak için ilk evre eğitimi başka toplumların sistemlerinde değil kendine özgün sistemler oluşturulmalıdır ki tıkanıklar da kendi çözüm yöntemlerimizle cevap verebilelim. Ulusu oluşturmak eğitimle olduğu kadar ekonomi ile de iştiyak içerisindedir. Yunan filozofların dediği gibi ”Midesi tok insanlardan düşünmeyi bekleyin, yoksa aç olanlar yalnız doyma peşinde kalır”. Eğer ideal ulus devletiyle, düşünen ve üreten bir toplum oluşturmak ise gayemiz ekonominin rolüyle olacaktır. Uluslar ekonomilerini dış ticaret ile güçlendirirse ekonomik olarak geliştikleri görülecek ve gelişmeler neticesinde halkın refah seviyesi arttığı için ulusallaşma bilinci doğacaktır. Bu ulusallaşma aracılığıyla kendi ulusunu peyda edip, her an tazelenen bir süreç olacaktır. Ulus devleti içinde belirleyici olanın, ulus olduğunu söylemek gerekir. Ulus devleti oluşturulduktan sonra ulusallaştırılma süreci işleyecek.
Nitekim ulusları düzen dâhilinde, kalıplar üzerine oturmuş olmasını bekleyemeyiz. İnsan; doğar, gelişir, büyür ve ölür. Uluslarda aynı bunun gibi sürekli tazelenen bir süreç içinde yuvarlanır. Bazen takılır, bazen geri aksar, tüm bunlara rağmen önemli olan bu ulusallaşma başlığı altında yılmadan fertler üzerine ulus bilinci oluşturmaktır gaye. Ulus bilincini oluşturmak insana bencil ve egoizmden uzak bir yaşam sunmasının yanı sıra bireylerin vazifelerinde münferit menfaatlerden ziyade, ulusun menfaatini düşünerek hareket etmelerini ve ferdiyetçi zihniyet yerine toplumcu fayda önemsemelerini sağlar. Böylece toplum birçok fertlerden oluşan bir fert gibi olacak ve doğan tıkanıklara ortak çözümler üretebilme kapasitesine haiz olacaktır. Ulus fikrini her ferde aynı yöntem ile uygulamak tezatlığa sebebiyet verecektir. Bu nedenle ferdi ulus görüp ulusları birer ferd hükmümde değerlendirmeli ulusun ve ferdin birbiri içinde yekpare olduğunu benimseyerek ayrılmaz bir bütün şeklinde görmeliyiz.
Yazımızı özetlemek gerekirse çağımız kalıba sığacak bir ulusu oluşturmak ve yalnız o hudut çizgileri arasında hareket etmek hem ütopik hem de mantık dışı olacaktır. Bu nedenle en ideal seviyeyi yakalamak için basamak basamak gidilmeli, aşılamayan engeller farklı çözüm yöntemler geliştirilmeli. Bu ilk olarak eğitim ile olacaktır. Sağlam bir eğitim aşamasında yalnız tüketen toplumlar değil sorunlara karşı fikir üretebilen üretici birer toplum yetiştirmek ideal bir ulus içim vazgeçilemez olacaktır. Bunun yanı sıra ulusallaştırma akımı altında ulusun, ulus bilincini güçlendirmek ve meşru bir iktidarın ancak ulusun iradesine uygun bir şekilde, ulus sınırları içindeki bir devlet aracılığı ile kullanılması esasına dayanacaktır.
댓글