top of page

HERKES İÇİN ADALET




Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz’ Mustafa Kemal Atatürk


Hak, hukuk, eşitlik, demokrasi gibi kelimelere uzak kaldığımız şu günlerde herkesin ağzında bir adalet lafıdır gidip duruyor. Adalet kavramını betimleyenlerden, açıklayanlara olan ve olması gereken adaleti söyleyenlere kadar her türlü görüş dönüp dolaşıp yin eve yeniden adalet ile birleşiyor. Adalet; bireyselleştirip topluma yansıtacağımız bir kavram olmaktansa safi bireye indirgediğimiz subjektif bir kavram olmaktan çoğu zaman öteye gidemiyor, belki de bu yüzden hala bir umut dillerde. Belki bir gün sırası ile herkese lazım olur diye…


Masum insanların susturulması, faillerin dışarıda mağdurların içeride olduğu bir hukuk sisteminde olayların her şekilde her türlü örtbas edilmesi ile başlayan adalet arayışı 100 gün önce 2 cesur insanın isyan çığlıkları ile gündeme oturdu. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça hukuk arayışlarına cevap bulamayınca kendi hukuklarını kendileri yaratmayı seçen iki değerli eğitimci. Toplumsal bir mesaj, toplumsal bir duyarlılıktı tuttukları açlık grevi.


Nuriye Gülmen; gezi parkına destek vermek ve Berkin Elvan’ın gösteri yürüyüşüne katılma gibi sebepler gösterilerek hakkında onlarca soruşturma karşısında severek okuduğu mesleğinden, işinden uzaklaştırılmış kendi tabiriyle bir demokrat. Kaleme aldığı mektupta değindiği en can alıcı nokta bugünlerde herkesin sorguladığı : adalet. ‘Kimseden hakkım olmayan bir şey istemiyorum, istediğim tek şey adalet’ diyor. Semih Özakça ya da öğrencilerinin deyimiyle tutuklandığında bile yüzündeki gülümsemesi sönmeyen devrimci şarkıları söyleyen Semih hoca; kendisi Mardin’de sınıf öğretmenliği yaparken çıkarılan bir KHK ile işinden oluyor. Herhangi bir makul bir açıklama yok, enkaz altında mağduru olduğu suça boyun eğmeden o da Nuriye Gülmen ile beraber 100 gündür toplumsal hukuk savaşının bekçisi. Yemedikçe zayıflayan bedenleri, yemedikçe her türlü hastalığa açık olan bünyeleri yemedikçe milyonlar tarafından hayretle, ibretle ve de giderek adalet arayışı ve adalet çığlıkları ile güçleniyor. Bu duruma BM de tepki göstererek ‘ortak acil çağrı mektuplarını Ankara’ya geçtiğimiz günlerde gönderdi. BM’nin ve aslında insanlığın merak edip aydınlanmasını istediği sorular şunlardan ibaret; tutuklanmanın yasal gerekçeleri, gözaltı ve cezaevinde sağlık hizmetlerine erişimleri, zorla beslenmeye tabi tutulup tutulmadıkları, Sultan Özakça (Özakça’nın açlık grevine başlayan annesi) ve Esra Özakça’nın (Özakça’nın açlık grevindeki eşi) gözaltına alınmalarıyla ilgili yasal gerekçeler.” Bu yasal gerekçelerin hazırlanıp 12 Haziran’da BM’ye iletilmesi istendi, elbet bu olaylar olurken yaşanılanlar insan onuruna aykırı ama onlar her insanın ayrı ayrı sahip olduğu insan onurunun da toplumsal en başarılı simgeleri haline geldiler.


Daha sonra CHP’ye bir diğer adalet darbesi vuruldu, tıpkı Balyoz davası gibi tıpkı meçhul sebeplerden tutuklanan gazeteciler ve onca mağdurlar gibi CHP milletvekilli Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasından sonra farklı bir adalet anlayışı ortaya çıktı. Bu anlayış yine toplumsal duyarlılık ve yine bir duyarlılık göstergesi. Bu sefer açlık grevi yerine ‘adalet yürüyüşü’ gündeme geliyor. Kılıçdaroğlu’nun ‘insan varsa bir yerde adalet de vardır’ diyerek başladığı yürüyüş Ankara’dan İstanbul’a toplamda 28 gün sürecek koca bir adalet yolculuğu adeta, tabii ki de anlayana…

Bu ülkede yitirilen adalet uğruna bazı bedellerin verilmesi gerekiyor bu bedeller de hukuk bulamayan biz fanilerin toplumsal tepkileri ile hukuku şekillendirmesi ile gerçekleşiyor.


Bugün başlatılan ‘adalet yürüyüşü’ aslında 2000 yılında sevgili Boray Uras tarafından denenerek başarıya ulaşmıştı. Uras, 21 yaşındaki kızı Selin’i trafik terörüne terk etmek durumunda bırakılan acılı ama bir o kadar da koca yürekli, güzel bir baba. Hatta öyle ki insan gibi insan, baba gibi baba. Tam 17 sene önce adalet arayışı yolculuğuna İstanbul’dan Ankara’ya toplamda 21 gün süren 582 kmlik bir yolculuk yaptı. 21 günlük süreyi kızı Selin’in yaşı kadar ayarlayan Uras yolculuğu esnasında her anını kaleme alarak ‘ Aykızı İle Geleceğe Yürüyüş’ adlı kitabını kızına armağan etti. (Henüz kitabını okuma şansım olmasa da aldığımda her satırını gözyaşlarımla ve de gururla okuyacağımdan hiçbir şüphem yok). Uras, toplumsal fayda yani adalet arayışı ile giriştiği bu yolculukta ‘olası kast’ kavramını Türk Ceza Kanununa yerleştirdi. Olası kast bugün ceza hukukunda kişinin suç tipindeki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen hareket etmesi halinde oluşan bilinçli taksir ile doğrudan kast arasında yer verilen bir suç türü. Elbet trafik kazalarında yitirilen canlar için yeterli değil fakat olası kasttan önce neredeyse ödül gibi verilen yetersiz cezaların yanında da bir ümit kaynağı.


Ne Uras ailesinin acısı ebediyen bitecek bir acı ne de diğer haksızlığa uğrayanların kendilerine yediremedikleri acı sindirilebilecek bir durum ancak bu tarz mücadeleler, başta insanlık adına daha sonra ise boyun eğip haksızlıklar karşısında susmaya alışmış bir koyun sürüsünün uyanıp ‘herkes için adalet’ diyebilmesi adına bir adalet ışığı niteliğinde. Karanlığa gömülü kalan adaletin kendini yenileyip aydınlığa kavuşabilmesi ‘adalet’ altında toplanan bu güzel insanlarla aydınlanabilecek ebedi bir yolculuk niteliğindedir. Hiç şüphesiz bugün adaletin aydınlığına güvenip inananlar yarın adaletten korkup sinmiş nice insanların gözlerindeki adalet parıltısı olacaktır.

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page