26 Nisan 1986, herkesin sıradan diye uyanıp sıradışı bir geceye dönüşen bir cumartesi günüydü. İnsanlar o sabah uyandıklarında o günün dünyanın en felaket ve en acı günü olacağını elbet bilemezlerdi.
Çernobil; Kiev’e bağlı yerleşim yerinde Ukrayna’nın kuzeyinde bulunan bir nükleer santraldi. Büyük faciadan bir gün önce güç kesintisinin kontrolü amaçlı bir deney yapılmak istenmişti. Teknisyenler deneyi yapmak için kolları sıvamış fakat onlar da olası faciayı asla kestirememişlerdi. Deney sürdükçe elbet olumsuzlukları ve terslikleri fark ettiler fakat önünü alamadıkları kontrollerini tamamen kaybettikleri bir durum söz konusuydu. Git gide ısı ve enerji birleşiyor ve yükselmeye başlıyordu. Müdahale edilemeyince buharın basıncı reaktörün çatısını bir anda havaya uçurmuştu.
Zirkonyum ve grafit yüksek sıcaklıkla harmanlaşınca çok korkunç bir patlama oldu çünkü hidrojenler yanmıştı. Patlama bununla sınırlı kalmadı dördüncü bir reaktör daha üzerine patladı ve radyasyon öyle bir yayıldı ki etrafa bu etki ta 30 yıl boyunca sürecekti... Ve yanlış duymadınız nükleer zehirden çıkan bir radyasyonun etrafta kalıp tüm canlıları yok etme durumu tam 30 yıl boyunca devam eden korkunç bir felakettir.
Araştırmalara göre bu radyasyon Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombalarından bile daha güçlüydü daha zehirliydi daha tehlikeliydi. Nitekim daha yayıldığı ilk anda etraftaki 31 görevliyi anında öldürmüştü. Tabii etkisi bununla sınırlı kalmadı. Yıllar sonra yapılan doktor raporları ve verilerden sonra sıkı durun tam olarak 985 kişinin hayatını kaybettiği, 9 milyon kişinin ise hayatını kaybetmekten beter hale geldiği açıklanmıştı. Ayrıca sakat kalmalar, problemli doğumlar ise cabasıydı. Fakat bugün her şeye burnunu sokan, kendini en büyük otorite odağı olarak tanıtan ve bazı insanların bu kuruma duyduğu yapmacık saygı kaynağı olan Birleşmiş Milletler bu kazadan yıllar sonra hazırladığı raporda salt 50 kişinin hayatını kaybettiğini ısrarla yazmıştı. Akıl dışıydı, inanılmazdı, bilinçsizce yazılıp algıda değişiklik yaratılmak istenilmesi barizdi. Bm’in o raporundan sonra otorite en büyük hasarını almıştı.
Dünyada toplamda 30 ülkede 438 nükleer santrali var. Bu ülkelerin başında 104 santral ile ABD, 59 santral ile Fransa sonrasında 55 santral ile Japonya geliyor. Bu zehiri savunan bir çok insan farklı açılardan yorum getiriyor ve araştırıldığında yanlış olduğu anlaşılabilecek yorumlar olsalar da ortaklaşa anlaştıkları tek bir nokta bu zehirin ekonomide bir dünya devi olması. Ekonomik hareketlenmeyi öyle hızlandırıp ülkeleri güç yarışlarında ilk sıralara çıkaran bir zehir ki bu zaten otoritelerin çoktan insanlıktan uzaklaştığının göstergelerinden.
Sorgulamayan, araştırmayan, düşünmeyen hatta düşünmeye bile yeltenmeyenlerimiz elbet bu ekonomik devi gözlerinde büyütüp üstüne gelişmiş ülkelerin nükleer santral gelirini de ekleyince hiç şüphesiz belki de şu hayatta hiçbir şeyi savunmadıkları kadar savunacaklardır. Zira temiz enerji olarak anabileceğimiz rüzgar enerjisi ve güneş enerjisi onlar için ekonomik getirisi olmayan düşük kapasiteli insanların uğraşacağı uğraşlardan ötedir.
Şu dünya hepimizken paylaşımı ve devamı konusunda güçlükler yaşıyoruz. Yarını düşünmeden salt bugün odaklı ve ne yazık ki maddiyat odaklı yaşıyoruz.
Mesela güneş enerjisi ile evlerimizi ısıtıp güneş enerjisi ile arabamızı ısıtabilsek üstüne rüzgarla güneş enerjisini harmanlaştırıp fabrikalarımzda temiz enerjiyi kullanabilsek kısaca gelişen teknik araçları temiz enerjiye dönüştürüp temiz temiz nefesler alabilsek kötü mü olurdu? hayır tabii ki de kötü olmazdı da otoritelere göre tatminkar olmazdı, geliri bir zehir kadar ASLA etmezdi...
İnsanlar nasıl bile bile sigara içip olası tüm zehirleri içlerine çekmeyi kabulleniyorlarsa şu anda onca araştırma ve bilimsel verilere rağmen zehirle dolayısıyla radyasyonla da yaşamayı kabullenmiş durumdalar. Neden mi çünkü maddiyat her durumda maneviyatın üstünde her zaman ama her zaman insanlıktan güçlü bunun ülkesi veya siyasi düşüncesi yok ne yazık ki bu tüm dünyada böyle geldi böyle gidiyor.
Sanki ortada hiç hastalıklar yokmuş gibi, asrın belası kanser yaygın değilmiş gibi, soluduğumuzda pis, tozlu ve kirli bir havayı içimize çekmiyormuşuz gibi sanki her şey yolundaymış ve tüm dertlerimiz bitmişmiş gibi bu insanlığı zerre düşünmemek de nedir böyle? İnsan hayatı hep değersizdi ne yazık ki ama hiç bu kadar değersiz olmamıştı, olamazdı da, şimdilerde otoritenin başı insanlığın sonu olmuş ne yazık ki.
Not: Ah be Aziz Sancar nobel ödülü almış koca adamsın ne işin var senin zehiri vaadeden otorite ve güç reklamında? Ah be adam sen de mi çok yazık...
Comments