top of page

Sallanmış Sistemin Sallanmış Çocukları


Ülkemizde her şey tamam mı da eğitim tamam olsun diyenler illa vardır aranızda. Eminim ki bunu deme sebepleriniz arasında gerek sosyo-ekonomik değerler gerek coğrafi yapı gerek de ve en çok da siyasi sebepler ana etkendir.Bunlar gelişmeden veya bazı kritik noktalar düzeltilmeden eğitim sizlere daha az mühim veya daha az kritik geliyor olabilir. Halbuki üzülerek söylemek isterim ki bir ülkede sosyo-ekonomik yapıyı düzelten ardından da siyaseti geliştiren kısaca hayatımızı nitelikli hale getirecek ana etken eğitimden ibarettir. Bugünkü çoğu sıkıntının ve de bilinçsizlik, cahil insan gibi kavramların altında eğitimsizlik yatmaktadır.


Eğitim ki bugünlerde sallantı da eğitim ki bugünlerde oldukça gündemde ve herkesin ağzında... O kadar ki eğitim denilen kavramın kelime anlamına bile başvurulunmalı belki bu noktada. Ben hiçbirinizi yormayıp TDK’daki anlamını şuraya yazıp açıklama yoluna gideceğim. ‘Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme’ demiş sevgili TDK kardeş. Yahu iyi demiş güzel demiş hatta teorik olarak bakıldığında harika betimlenmiş de sizce de uygulamasında oldukça sıkıntı yok mu?

Öncelikle belirtmem gerekir ki eğitim salt okul kavramından ibaret olan bir süreç değildir.Eğitim daha doğduğumuz anda yaşamdaki gözlemlerimizle daha sonrasında sa ailemizle yani çevresel faktörlerle başlayıp okulla şekillenen ve hayat boyu öğrenme ile süregelen bir uzun maceradır. Tdk’nın okul dışı lafı da bu dediklerimi doğrular daha doğrusu onaylar nitelikte olsa gerek.

Gelgelelim ki okuldaki eğitime. Nereden bakarsak eğitim hayatında 18,19 senesini geçirmiş biri olarak ülkemizde eğitim sisteminin yerlerde süründüğünü hatta direk olmadığını ileri sürebilirim. Neden mi? Cevap aslında çok basit ama o kadar çok aksaklık ve o kadar çok yerine oturmayan noktalar var ki hepsini bir yazıya sığdırmak oldukça güç. Bu sebeple en kritik noktaları ele alarak açıklamaya çalışacağım.


İlk olarak ele almak istediğim nokta müfredat. Müfredat diyip geçmemek gerek. Sen kalkıp o müfredatın içerisine insanlık namına bir şey koymadığın sürece eğitim sistemin her daim soyut kalmaya mahkumdur. Akademik hayat mühimdir fakat insan olabilmek ve hem kendine karşı hem karşındakine karşı insancıl olup davranabilmek en mühimidir kaldı ki akademik başarı hayattaki başarının garantisi de asla değildir. Bizim eğitim sistemimize baktığımızda akademik açıdan yanlışlıklar olduğu gibi iyi, karakterli ve vicdanlı birer insan olmaya giden yolu eğitmede de oldukça hataların olduğu bariz.


‘Ezberci’ denilen sistem akademik yapıyı o kadar hakim kılmış ki mantık ve analitik zeka denilen kavramlar insan beyninin en ücra köşelerinde tekrar gündeme gelmeyi bekler hale gelmiş neredeyse. İlkokuldan üniversite sürecine kadar giden tarih eğitiminden tutun coğrafyaya, matematik problemlerinden tutun dil anlatıma kadar tek formül tek ağız Ezber.. Ee artık ezber bozmanın vakti geldi de geçiyor bile dedirtiyor insana değil mi?


Derken ezberi bozamamızın bir diğer sebebi abidik bubidik adlar verilen sınav sistemlerimiz. Hatırladığım sıra ile OGS,SBS,TEOG,ÖSS,YGS ve LYS. Tüm bu sınavları toplayın çarpın bölün çıkarın bir insan etmez ne yazık ki. Senelerdir şu sınavlarda birinci olanlar alkışlanıp, ‘zeki’ sıfatı takılırken sonuncu olanlar veya dereceye giremeyenler her daim eleştirilip toplum tarafından ‘gerizekalı’ ilan edilir. Halbuki hiç düşündünüz mü bu insanların birinci olan veya dereceye giren insanlardan zeka olarak daha ileri ve de nitelik olarak daha nitelikli veya vicdan olarak daha vicdanlı olduğunu?

Cevabı kendim vereyim hiç sanmıyorum. Çünkü biz insanlar sürü psikolojisine hapsolmaya o kadar müsaitiz ki hayatın matematiğinin sözel ve sayısal yapıyla işlediğini bilmeyip salt sayısal olan matematiği hayatın kendisi olarak görürken salt feni bilim olarak kabullenip sanatı ve edebiyatı her daim küçümsüyoruz. Toplum ve bir ülke yapısı sanat ile şekillenip bilim ile tamamlanacakken biz en temel yapımızı

yıkmaya ve hor görmeye oldukça meyilliyiz.

Senelerdir daha gençliğinin baharında olan insanları deneme tahtası veya robot olarak görüp at yarışlarında mütemadiyen koşan atlar yerine koymaktan bir saniye çekinmedik, durmadan hatta nefes aldırmadan testler çözdürüp, 4-5 şıkkın arasında hapis ettik. Oysa hayattaki on binlerce şıkkı es geçip salt beyinlerin yakıldığı, yeteneklerin hiçe sayıldığı onlarca genci stres çarkına sokup istenilmeyen bölümlere ve dolayısıyla mesleklere sokmaya mütemadiyen mahkum ettik ve halen bilinmeyen ve sorgulanmayan onlarca sistemle mahkum etmeye de devam ediyoruz.


Bugün etrafınıza baktığınızda kaç insan gerçek anlamıyla mutlu veya tatminkar? kaç insan okuduğu bölüm üzerine mesleğini icra ediyor veya edebiliyor? kaç insan ezberden öte gidip girişimcilik faaliyetlerine girişebiliyor veya yeteneklerinin farkında olabiliyor? kaç insan hayallerinin peşinden gidebiliyor veya bir hayali olduğunu fark edebiliyor? hiç düşündünüz mü veya düşündük mü? cevap yine hayır.


Zaten düşünseydik bugün aynı sırayı paylaştığım geleceğin hukukçusu olacak ama matematik zekası olup sözel zekadan eseri olmayan veya bugün yine aynı sıraları paylaştığım Oss 1.,2.leri olup da vicdandan eser olmayan hukukçular yetiştirmez, yetiştiremezdik.

Kaldı ki bu salt hukuk için değil hayattaki her meslek için geçerlidir. Siz insanları bilmem kaç dakikalık bilmem kaç saatlik sınav sistemine sokup hatta her sene bu sınav sistemini değiştirip farklı abuk subuk adlar takıp insan hayatını hiçe sayıp sonrasında ah ülkem vah ülkem diyemezsiniz.Böyle bir hak da yok hukuk da mantık da vicdan da...


Salt toplum tarafından statüsü var diye bellenen tıpa, hukuka, mühendisliğe ve mimarlığa robot misali öğrenci sokmakla eğitim sistemi oluşturulmuyor maalesef ki. Eğitim sistemi her bir ferdin ayrı yeteneklerinin var olduğunu bilip ayrı karakterlere göre şekillenen ve ezberden mümkün olduğunca uzak olması gereken, içerisinde iyi, dürüst, vicdanlı, yardımsever, insan ve hayvan seven sevebilen insanları harmanlayan çok kapsamlı ve her daim gençleri dolayısıyla da o toplumu ileri taşayacak en önemli etkendir, yapı taşıdır. Bu etken çözülmeden ne ekonomi ne siyaset ne de mızmızlandığımız diğer sorunlar çözülmemeye mahkumdur. Bu tıpkı tuğlaları oturmamış bir binanın üzerine daha fazla tuğla getirildiğinde elinde sonunda çökecek olduğunu bilmemiz ama yine de çarpık binalar inşaa etmekten çekinmemiz gibi sallantılı bir süreçtir.Müdahale edilip her daim denetiminin yapılması ve ileriye taşınması mecburidir.

Yazımı Ulu Önder Atatürk’ün çok mühim sözüyle bitirmek istiyorum.

‘En önemli ve verimli vazifelerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.

Not: Umarım önümüzdeki süreçlerde biz olmasak da bir sonraki nesilde aydınlık eğitim düşüncesiyle ileri gelen, parlak ve insani değerleri yüksek olabilen bir sistem getirilir de artık sallanmış sistemlerin sallanmış çocukları olmayız.

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page